cepniler karadenizde
Çepnilerin Doğu Karadeniz Bölgesinin Türkleştirilmesindeki Rolleri
Selçuklu Devleti’nin 1040 yılında Horasan’da kurulması ve daha sonra Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan’ın 1071 yılında Malazgirt savaşını kazanmasından sonra Anadolu kapıları Türklere açılmış ve batıya doğru göç eden Türkler Anadolu’da yurt edinmeye başlamışlardır. Yerleştikleri her yere Türkçe ad veren bu Türkmen boyları en yoğun olarak, Antalya-Denizli-Isparta Bölgesi (200.000 çadır), Kütahya-Eskişehir Bölgesi (30.000 çadır), Kastamonu Bölgesi (100.000 çadır), İçil Bölgesi, Malatya-Maraş Bölgesi, Kuzey Suriye, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde yurt tutmuşlardır. Bizim konumuz olan Çepniler ise Sinop bölgesine yerleşmişlerdir. Tarihi kayıtlardan Karadeniz Çepnilerinin bu bölgeye ne zaman geldiklerini tam olarak öğrenememekle birlikte XIII. yüzyılda bu bölgeye hakim olduklarını ve Trabzon Rum Devleti hükümdarı Giorgi’yi mağlup edebilecek kadar da güçlü olduklarını biliyoruz. Moğolların Anadolu’yu istilası ile ortaya çıkan bunalımdan istifade etmek isteyen Giorgi, Karadeniz ticareti için çok büyük önem taşıyan bir limana sahip olan Sinop’u almak istemiş ve bir donanma ile 1277’de Sinop’a saldırmışsa da, kendisini gemilerle denizde karşılayan (Türkân-ı Çepni) Çepni Türkleri tarafından mağlup edilerek geri püskürtülmüştür. Bu olayı Ibn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’I-Ala’iye (Selçuk Nâme) adlı eserinde şöyle anlatmaktadır: “O sırada Sinop tutgavulu (muhafız kuvvetleri komutanı) Taybuğa gelerek, “Canik hükümdarı (Caniti) asker ve cephane (zeredhane) dolu kadırgalarla Sinop’a saldırmak için geldi. Çepni Türkleri ile o diyarı korumak için görevlendirilmiş olan komutanlar (server) onlara karşı koyarak, onları ateş ve su arasında sıkıştırıp canlarına ve evlerine darbe indirdiler. Her tarafı yerle bir ettiler. Onları kahrederek her şeyden mahrum, mahzun ve ümitsiz bıraktılar.” dedi.” Düzenli bir orduya karşı kazandıkları bu zafer, Çepnilerin o dönemde hem kalabalık hem de teşkilatlı bir topluluk olduklarının bir göstergesidir Bu çepnilerin Sinop bölgesine yerleştikleriyle ilgili her hangi bir delil yoktur ama, bu dönemle ilgili belgelerden Türklerin sürekli olarak doğuya doğru ilerledikleri anlaşılmaktadır. Bryer’in verdiği bilgilere göre, Trabzon Rum imparatoru II. Jean (Yuannis) zamanında (1280-1297) Türkler Ünye (Halibia) yöresini fethetmişlerdir. Bu Türkler'in Sinop Çepnileri olmaları kuvvetle muhtemeldir. Trabzon Rum imparatorluğunun saray tarihçisi Panaretos'a göre imparator Giorgi (1260-1280) hükümdarlığının 14. yılında yani 1280 yılında Toresion dağında Türkmenler' e tutsak düşmüştür. Panaretos, II.Jean'ın 1297 yılında öldüğünü, onun zamanında Türklerin Halibia (Ünye yöresi) yöresini ellerine geçirdiklerini söyledikten sonra Trabzon dolaylarına kadar uzanan büyük bir istilâ hareketlerinde bulunduklarını yazar. Öyle ki çok yerler gayr-i meskun bir duruma gelmiştir. Yukarıda da söylendiği gibi, bu Türkler veya onların çoğu büyük bir ihtimalle Çepniler ve başlarındakiler de Bayram Bey ailesidir. İmparator II.Aleksios (1297 -1330) 1301 Eylül' ünde Giresun' a gelip oradaki Türk Türk beylerinden Küçük Ağa(?)’yı ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Yine Panaretos da Bayram Bey'in bir pazarı ele geçirdiği bildiriliyor. Bu, Ordu vilayetini fetheden ve orada bir beylik kuran (Bayramlu beyliği) Bayram Bey' e dair ilk haberdir. Bu esnada batı ucundaki Türkmenler de geniş çapta fetihlere girişmişlerdi. Bayram Bey 1332 yılında da çok sayıda asker ile Hamsi Köy' e kadar gelmiş ise de ağır kayıplar vererek geri dönmüştür. 1355 yılında Haldia dükü Kabasisika harekete geçip Şiran'ı zaptettiği gibi, Suriyana kalesi de boşaltıldığı için Trabzon imparatorluğunun sınırları içine alınmıştı. Bundan çok memnun kalan imparator III.Aleksios elden çıkmış olan Şiran' a gelmiş, tahribatta bulunmuş ve orayı kuşatmış tutsak almış ise de dönerken az sayıda bir Türk'ün takip etmesi üzerine imparatorun kuvvetleri panik halinde kaçmışlar, birçok kimse öldürülmüş ve Haldia Dükü de tutsak alınmış, imparator ve bu hadiseleri yazan müverrih Panaretos güçlükle Trabzon' a gelebilmişlerdir. İmparatoru mağlup ve kaçmaya mecbur eden Türkler şüphesiz Çepnilerdir. Ertesi yıl (1356) imparator ve müverrih Panaretos batıya giderek noeli Giresun'da geçirmişler ve Yasun Burnu'nda ''Epifani'' kutlanmış ve orada 18 Türk öldürüldükten sonra geriye dönülmüştü. Ertesi yıl (1357) Bayram Beğ'in oğlu Hacı Emir Beğ kalabalık bir asker ile Maçka yöresine kadar gelerek orayı yağma ve talan ettikten sonra geri dönmüştür. Bu ilerleme sırasında Çepnilerin Ordu bölgesine yerleştikleri ve Bayram Bey’in idaresinde bir beylik kurdukları sanılmaktadır. İmparator III. Aleksios, 1380’de Tirebolu yöresine gelerek (Mart), Harşit çayının sağ kıyıısına çok yakın yerde ve denize 5 km mesafede bulunan Bedroma kalesinden 600 kadar yayayı uzak yerlere gönderdikten sonra, yayanın kalabalık kısmı ve atlı askerle Harşit'in yukarı kısmına yürüyüp Çepniler'in kışlağına kadar gitmiş ve onların çadırlarını yıkmış, yakmış öldürmüş ve Çepniler'in elindeki tutsakları kurtardıktan sonra geri dönüp, Vakfıkebir' deki Büyük Liman' da birkaç gün kalmıştır. Daha önce gönderilen 600 kadar yaya askere gelince onlar, Kotzanta (Kürtün yöresi, Suma Kalesi) yöresine bir akın düzenleyip yakıp yıkmışlar ve adam öldürmüşler dönüşte kendilerini kovalayan Türklerle de kıyıya varıncaya kadar dövüşmüşler ve bu yüzden Türkler' den birçokları ölmüşlerdir. Onlardan 42 kişi ölmüş Türklerden ise erkek, kadın ve çocuk olmak üzere 100' den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Görüldüğü üzere imparator Çepniler'e karşı bir öç alma seferi düzenlemiş ve onların elindeki bazı tutsakları kurtarmıştır. Anlaşılacağı gibi Çepniler muhtemelen XIV. yüzyılda kuzeye doğru ilerleyerek Kürtün yöresine ve ona komşu yerlere gelip oraları kışlak yapmışlar, yazın da kuzeydeki yeşil dağlara çıkmışlardır. Onlar ertesi yüzyılda kuzey ve kuzey batıya doğru ilerlemelerini sürdüreceklerdir. Ordu bölgesini fethederek Bayramlı Beyliği’ni kuran Bayram Beyin torunu ve Hacı Emir Bey’in oğlu Süleyman Bey de 1397’lerde Giresun’u fethetmiştir. XV. Yüzyılın başlarında kuvvetli olan bu beyliğin ne zaman ve nasıl ortadan kalktığı bilinmemektedir. Çepniler XIV .yüzyıldan itibaren bu yöreye gelip orayı yurt edinmişlerdir. Bu yurtları kuzey Karadeniz’e kadar ulaşmıştır. Çepniler, Kürtün’den hareket ederek Harşit vadisi yolu ile Karadeniz’e erişmişler ve bu vadinin iki yanındaki toprakları yurt edinmişlerdir. Doğu Karadeniz bölgesine yaylalardan, geçitlerden ve Harşit vadisinden inen Türkmenlerin olduğunu belirten Osman Turan da “ Şarkî Karadeniz bölgesine yaylalardan, geçitlerden ve Harşit vadisinden inen Türkmenler mevcut olmakla beraber bu havali daha ziyade Samsun’dan itibaren sahili takip eden Oğuz Çepni boyu tarafından Türkleştirilmiş; Canik bölgesine adını veren Hıristiyan Çan kavmi tedricen kaybolmuştur. Türkmenler 1302’de Giresun’a kadar ilerlemiş ve bir takım küçük beylikler kurmuşlardır.” demek suretiyle yukarıdaki görüşü paylaşmaktadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Yukarı Kelkit vadisinde de kalabalık bir Çepni kümesinin yaşadığı ve bu Çepnilerin, 1348 yılında Erzincan hakimi Ahi Ayna Bey, Bayburt valisi Mehmed, Akkoyunlu Tur Ali Bey, Doğu Suriye Türkmen reislerinden Bozdoğan Bey’in Trabzon’a düzenledikleri sefere katıldıkları ve şehri üç gün kuşattıktan sonra alamayarak geri döndükleri görülmektedir. Şeyh Cüneyd’in 1460’ta Şirvanşah Halilullah’la yaptığı savaşta ölümü üzerine müridleri Oğlu Haydar büyüyüp dayısı Hasan Han sayesinde Safevi şeyhliği postuna oturunca onun etrafında toplandı ve Cüneyd’in vasiyetine uyarak ona biat ettiler. Şeyh Haydar babası gibi Anadolu’yu dolaşmadı ama Türkiye’den gelen kabiliyetli müridleri Erdebil’de yetiştirdikten sonra onları “Halife’ unvanı ile Anadolu’ya göndererek orada tarikatını yaydı ve mürid sayısını çoğalttı. Yeterince güç kazandığına inanan Şeyh Haydar Anodolu’dan gelen on bin müridiyle önce 1486’da Demirkapı ötesindeki Kafkas kavimlerine saldırdı ve zengin bir ganimetle geri döndü. İki yıl sonra da hem babasının intikamını almak ve hem de Şirvan’ı ele geçirip orada bir devlet kurmak için doğrudan Şirvan hükümdarının üzerine yürüdü. Onunla başa çıkamayacağını anlayan Şirvan hükümdarı Ak Koyunlu hükümdarı Yakup Bey’den yardım istedi. 1488’de Yakup Bey’le yaptığı savaşta Şeyh Haydar öldü.Bu olaydan sonra da Safevî müridleri dağılmayıp Haydarın büyük oğlu Sultan Ali’nin etrafında toplandılar. Ak Koyunlularla yapılan ikinci savaşta Sultan Ali de öldü. Bütün aramalara rağmen küçük kardeşi İsmail bulunamadı. İsmail, müridler tarafından kaçırılarak götürüldüğü Gilan ülkesinde altı yıl kaldıktan sonra 1500’de Erzincan’a geldi ve Türkiye’nin her tarafına haber göndererek müridlerini yanına çağırdı. Erzincan’da başına topladığı Türkiyeli göçebe ve köylü müridlerle İran’a döndü ve Ak Koyunlular’ı yenerek Safevî Devletini kurdu. Böylece dedesi Şeyh Cüneyd’le başlattığı, babası Şeyh Haydar’ın sürdürdüğü ve her aşamasında Anadolu Türkmenleri ile Çepnilerin önemli rol oynadığı bu hareket o sırada henüz on beş yaşında olan Şah İsmail tarafından başarıyla tamamlanmış oldu. Bundan sonra Anadolu’dan İran’a doğru on yedinci yüzyılın ortalarına kadar devam eden bir göç başladı. Göç eden Türkmenler arasında sayıları çok olmamakla birlikte Çepniler de vardı. 1576’da Çepnileri İran’da Muhammed Bey, Mahmud Halîfe ile Dönmez Sultan adlı beyler temsil etmekte, bu üç dirlik de Kuzey Azarbeycan’daki Karabağ bölgesinde bulunmaktaydı. İran’daki çepnilerle ilgili son bilgi Şah Abbas devrine (1590-1628) aittir. Bu dönemde nüfuzlarını giderek kaybettikleri ve hiç istemedikleri Gilân yöresine, üstelik başlarında kendilerinden olmayan kul takımından bir emirle göçürüldükleri biliniyor. Şah Abbas’tan sonra İran’daki Çepnilere ait başka bilgiye rastlanmıyor. Geybullaev’in Azerbaycan’ın Şamaha bölgesinde Çepni kelimesiyle bağlantılı olduğunu söylediği on yedi yer adı muhtemelen bu Çepnilere aittir.XVI. yüzyıl tahrir defterlerinden anlaşıldığına göre başta Halep olmak üzere Anadolu’nun birçok yerinde henüz yerleşik hayata geçmemiş olan Çepni toplulukları bulunmaktaydı. Bu dönemde Anodolu’da Çepnilere ait kırk üç kadar yer adı vardır. 1520 yıllarında Haleb Türkmenleri arasında üç kola ayrılmış bir Çepni oymağı görülüyor. Bunlardan 53 vergi evi olan birinci kol Anteb'in kuzey doğusundaki Rum Kale yöresinde,Doñrul (=Tuğrul) Kethüda'nın idaresindeki ikinci kol Antakya'nın kuzeyindeki Gündüzlü kazasında, nüfusu en az olan üçüncü kol ise doğuda bir yerde (Boz Ulus arasında) yaşamaktaydı.