Çepniler

 

Bu çalışma, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin iki yıldır yaptığı Doğu Karadeniz Çepnileri Araştırması’nın son bölümü olan Doğu Karadeniz alan araştırmasının verileridir. Bu yazıda Ağustos ayı içerisinde  Karadeniz bölgesinde yapılan alan araştırmasının sonuçları, Güvenç Abdal Ocağı ve Çepniler ekseninde Çepni boyunun kültürel yapısı ve bağlantıları ele alınmıştır. Ek olarak, Çepnilerin yayılım güzergâhıyla ilgili bilgiler de yazı içerisinde yer almaktadır.

 

Doğu Karadeniz yöresinde sahilden on kilometre iç kısımların tamamını kontrol eden Sinop’a kadar yayılan çevreye egemen olan Çepni boyunun kültürel yapısı ve birbiri ile bağlantıları  sebebiyle onları Doğu Karadeniz Çepnileri olarak değerlendirmek, tanımlamak ve yorumlamak da daha doğru bir yaklaşımdır. Çünkü Balıkesir yöresinde bulunan ve kökenleri Musul ve Halep yöresine kadar  inen Kantemürlü Çepnileri ile aralarında kültürel bakımdan bazı tanımlayıcı farklılıklar bulunmaktadır.
Aslında her iki kol da  Anadolu’ya Horasan üzerinden  Erzincan’a kadar gelmişler ve daha sonra Çepniler burada iki kola ayrılarak bir kolu İç Anadolu ve Güney Doğu Anadolu’dan Halep’e kadar yayılmışlar, zaman içinde batı Anadolu’ya kadar gelişen bir yayılma süreci göstermişlerdir. Bugün Uşak ve Batı Anadolu’da kendilerini Çepni olarak tanımlayan ve Çepni Bektaş olarak adlandıran kollarla Çanakkale’ye kadar uzanan çizgideki Çepniler aynı  kültürel benzerlikleri gösterdikleri gibi Sivas yöresi Çepnileri de bu kollarla bağlantılıdır.
Bizim bu çalışmada elde ettiğimiz bulgular daha önce bu konu üzerinde yapılan çalışmaları daha sistematik ve aralarındaki bağlantıları sağlıklı kuracak bir biçimde yapılmıştır. Doğu Karadeniz Çepnileri üzerine yaptığımız çalışmada Horasan’dan Erzincan’a kadar  gelişle ilgili olarak  Düzce yöresi, Trabzon yöresinde birbirinden farklı kesimlerde ortak bir bilgi birikimi bulunmaktadır. Bu bilgi birikimi ile Doğu Karadeniz Çepnilerinin başlangıçta tamamının Güvenç Abdal Ocağı mensubu olmaları da bu bilgileri doğrulayıcı özellik taşımaktadır. Erzincan yöresine gelişle ilgili sözlü kültürde var olan bilgilerin yörenin tarihsel ve coğrafi yapısı ile de doğrudan ve tartışmasız bir bağlantısı bulunmaktadır. Bunu bizim çalışmamızdan önce yapılan çalışmalar da  doğrulamaktadır.  Selçuklular döneminde  Çepnilerin bir kolunun Doğu Karadeniz’de yaylaların düzenli kullanımı, Karadeniz üzerinden Doğu, İç Anadolu ve İran’a giden ticaret yollarının güvenliği ve  kervanların güvenliğinden sorumlu oldukları, bunun 1526 yılında Güvenç Abdal Ocağı’nın yürütücüsü aileye verildiği anlaşılmaktadır. Yine aynı belgenin kenarına düşülen bir kayıtta Fatih Sultan Mehmet tarafından da ocağın tanındığı ve yetkilerle donatıldığı anlaşılmaktadır.
Tam olarak belgelendiremememize rağmen Çepnilerin bölgede daha önce var olan Akkoyunluların Erdebil Dergahına bağlı olmaları sebebiyle  Şah  Cüneyt’le de sıkı ilişki içinde oldukları kuşkusuzdur. Eğer bu bilgilerin doğruluğunu kabul edersek Doğu Karadeniz Çepnilerinin Trabzon Rum İmparatorluğu ile de kültürel ilişki içinde oldukları, bu bölgede din olarak Ortodoks, fakat ana dili Türkçe olan topluluklarla da bağlantılı olduğu düşünülebilir. Doğal olarak bu çalışmalar Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli araştırma Merkezinin yürüttüğü Urumlar Projesinin sonuçlarıyla da ortaya çıkacaktır.
Ukrayna’da bulunan Urumlar, sayıları 80 bin civarında bulunan, ana dilleri Türkçe olan, fakat inanç olarak Ortadoks inancına bağlı bir topluluktur. Aralarında tamamen Anadolu Türk kültürüne ait  varlıkları barındırmaktadır. Âşık Garip, Kerem ile Aslı, Köroğlu gibi  destanların canlı bir biçimde hâlen varlığını sürdürdüğü bu topluluğun dili de Anadolu ağzı özelliklerini göstermektedir. Anadolu’dan gittiklerine  dair iddialarımız henüz bilimsel olarak kanıtlanamamıştır. Çünkü verilen bilgiler sağlıklı değildir. Ancak aynı özelliklere sahip Gürcistan Urumları üzerinde yapılacak çalışma ile bu bağlantının ortaya çıkması halinde 1924 yılında  mübadele ile birlikte Yunanistan’a giden Trabzon Ortodokslarının önemli bir kısmının Hristiyan Türkler olması olasılığı da Çepnilerle ilgili yaptığımız çalışmaların bir ilgi noktası olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışma, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi’nin iki yıldır yaptığı Doğu Karadeniz Çepnileri Araştırmasının son bölümü olan Doğu Karadeniz alan araştırmasının verileridir.
Çepni, Türkiye Türklerinin ataları olan Oğuzlar’ın 24 boyundan birinin adıdır. Çepnilerden söz eden en eski kaynak, Kaşgarlı Mahmut’un yazdığı Divan-ü Lugati’t Türk’tür. Çepni boyu, Kaşgarlı Mahmut’un 22 bölüğe ayırdığı Oğuzlardan yirmi birincisidir. Bu boy, Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük rol oynamıştır. Çepniler, Giresun’dan Batum’a kadar uzanan Doğu Karadeniz bölgesinde de Türklüğü hâkim kılan bir boydur. 1 1515 tarihli Trabzon Sancağı defterinde2 Trabzon Sancağı’na bağlı olarak gösterilen bir nahiye olan ve Karadeniz’in Türkleşmesinde içinde yaşayan halkın büyük rolü olan Kürtün de Çepnilerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir ve bu bölge, Osmanlı tahrir defterlerinde Çepni eli, Çepni ili, Çepni Vilayeti isimleri ile geçmektedir.
 Vilayetname-i Hacı Bektaş Veli’de yer alan bilgiye göre Sarı Saltuk, Güvenç Abdal’ın musahibidir. Sarı Saltuk, Tunceli Hozat’tan Kürtün’e gelir, Güvenç Abdal’a uğrar ve buradan da Sinop’a geçer.

Bu bilgilerden yola çıkılarak Karadeniz’de yapılan Güvenç Abdal Ocağı ve Çepniler eksenindeki alan araştırması, bir kaynak olarak gösterilen Gümüşhane’nin Kürtün ilçesinin Taşlıca köyünden başlamıştır. Alan araştırmasının ilk durağı olan Taşlıca köyünde derlenen bilgi ve belgeler yazı içerisinde sunulmuştur. Ayrıca bu yazıda Kürtün’de yaşayan Çepnilerin yaşayış tarzları, geleneklerine ve göreneklerine değinilmiştir.
Gümüşhane’nin Taşlıca ilçesine bağlı olan Kürtün Köyü’nde Hüseyin Güvendi’nin annesi, İlyas Efendi’nin eşi olan Emine Nine’den (Telli lakaplı) öğrendiklerimiz doğrultusunda,  köyde Hıdırbaba, Pınareli ve Kızılali adlarında üç adet önemli ziyaret yeri olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Kürtün’de Güvenç Abdal’ın asasını vurarak çıkardığına inanılan bir su kaynağı bulunmakta. Rivayete göre Güvenç Abdal, eşi Topal Emine’nin su getirmek için aşağıya kadar inip tekrar tepeye çıktığını görünce asasını vurarak bu ağaçlık bölgede şifalı olduğuna inanılan bu suyu çıkarıyor. Bu suyun yanında eskiden kürün adı verilen, çamdan yapılmış ve içi oyulmuş bir su yatağı bulunduğu söyleniyor.
Özellikle çok yakın zamanlara kadar koyun beslediklerini belirlediğimiz  Doğu Karadeniz Çepnileri için suyun ne kadar önemli olduğu ve yayla kültürünün de bu koyun besiciliğine bağlı olduğu açıktır. Burada suyun bulunması ile ilgili söylence kadar suyun akıtıldığı çamdan oyulan su birikme yerine verilen ad da çok önemlidir. Kürün ile yerleşim yerinin adı olan Kürtün hiç kuşkusuz ki  birbirinin kök olarak aynısıdır. Dolayısıyla bölgeye verilen adla kullanılan kap ve eşyalar arasında doğrudan bir ilgi olduğu görülebilir.


Yaptığımız araştırmalar sırasında yörede gördüğümüz yapılaşma iki tür olarak düşünülmelidir. Bunlardan birincisi, hâlen Doğu Karadeniz Bölgesinin tipik bina mimarisi olan serenderlerdir. İkincisi ise bütün Karadeniz yöresinde ve Anadolu’nun bazı ormanlık alanlarında kullanılan, tahta  bölmelerle ayrılarak araları  çamur ve taş parçaları ile doldurulan geleneksel Türk mimarisi örnekleridir. Çamurun tercih edilmesinin nedeni, yangına karşı direnci sağlamaktır. Taşların arasındaki atkılar ise meşe ağacından yapılır, bu da rutubetin yukarı çıkmasını engeller.
Karadeniz bölgesinde  yaygın olarak kullanılan serender tipindeki yapılar, Kürtün’de de bol miktarda yer almaktadır. Eskiden mısır kurutmak amacıyla kullanılan bu yapıların, günümüzde mısır ekiminin azalmasıyla artık asıl amacına fazla hizmet etmediğini görüyoruz.

Kürtün’de bulunan koyun ahırlarına köm adı veriliyor. Bilindiği gibi Çepni köylerinde çok sayıda koyun yetiştirilir. Fakat Taşlıca’da koyun besleme, belki de müşkülatı yüzünden git gide azalıyor. Emine Nine, kayınvalidesinin 10-15 koyunu olduğunu, kendi babasının ise toplam 60 koyun ve keçisi ve 18 sığırı olduğunu, fakat artık kendilerinin koyun beslemediğini söylüyor.
 İç Anadolu’da sık sık karşımıza çıkan el dokuması kolanları burada da kömlerin kapısı da dahil olmak üzere birçok yerde görebiliyoruz. Emine Nine (Telli) bu el dokuması ipleri kendisi yapıyor. Bizim gördüğümüz kolanların iki boyu var. Boyut olarak diğerinden daha geniş olanına kolan adı veriliyor. İnce olanlara ise sadece ip deniliyor. Emine Nine’nin kolanları yaparken kullandığı çeşitli aletler var. Bunlardan bir tanesi, dokuma amaçlı kullanılıyor. Astar, bu aletle sıkıştırılıyor. Astarın üzerine ince olarak atılan kata arkaç deniliyor. Aralarına koyup sıkıştırmayı sağlayan ve kilim dokumada kullanılan aletin ismi ise kılıç. Kolanın üzerindeki uzun çizgiler ise eriç ismini alıyor. Yörede kirman yerine erçek denilen alet kullanılıyor.   

             
Hüseyin Güvendi’nin evinde bulunan ibrikler bakır üzerine pirinçten yapılmış, bu da ibriğin değerini yükseltiyor. Ayrıca, ibriklerin üzerindeki yılan motifleri de dikkat çekiyor. Hüseyin Güvendi’nin tasarrufunda yer alan bir diğer önemli malzeme ise, Güvenç Abdal’a ait olduğuna inanılan zırh ve kılıçtır. Zırhın yaka kısmı, omuz ve kol kısmı sağlam olarak kalmasına rağmen diğer kısımları kutsal olduğuna inanılarak götürülmüş. Kılıcın sapı ise sonradan eklenmiş bir ahşap eklentiden oluşuyor. Paslanmanın derinliğinden kılıcın ne kadar eski olduğu anlaşılabiliyor. Paslanmayla doğru orantılı olarak kılıcın ucundan başlayarak kınına doğru devam eden yazılarda yer yer silinmeler meydana gelmiş.

 
Kürtün’de geyikler için erenlerin malı tâbiri kullanılıyor. Eski zamanlarda geyik boynuzları evlere asılsa da bu gelenek artık köyde yaşamıyor. Bilindiği gibi Anadolu’nun bir çok yöresinde geyiklerin kutsal olduğuna inanılmaktadır. Geyiklerin erenlerle birlikte gezdikleri ve sabah çok erken onlara göründükleri hatta sütlerini sağdırdıklarına inanılmaktadır. Giresun Şeyh İdris yatırının bulunduğu çevrede  geyiklerin  yakında bulunan tekkenin  ağaçlarını getirerek yapılacağı yere bıraktıklarına dair bir inanış da bulunmaktadır. Bu inanışın Doğu Karadeniz Çepnileri arasında sadece çok az kısmının kalmış olması dikkat çekicidir. Ancak Çepnilerin 19. yüzyılın ortalarında yaptıkları göçle birlikte bu inanışın Şal Pazarında da yaşadığını görüyoruz. Nitekim sancaklarının Şal Pazarında bulunması ve burada toprağa gömülmesi de  geyikle ilgili inanışın canlı olarak varlığını gösterir.
Bu yazıda 1526 yılına kadar şecerelerini bulduğumuz Güvenç Abdal Ocağının merkezi olan Kürtün’e bağlı Taşlıca köyünün kültürel özellikleri üzerinde durduk. Yaptığımız derinlemesine araştırmalar, özellikle kültürleri daha özenle koruduklarına inandığımız kadınlar arasında yaptığımız araştırmada gördüklerimiz, Doğu Karadeniz yöresinde de hızlı bir kültürel erozyon olduğunu göstermektedir. Kültürel değişim  ise bazı güzelliklerin hızla ortadan kalkmasına sebep olmaktadır.